Haber

‘Kürt solu-Türk solu tanımı toplumsal şovenist çizgiyi doğruluyor’

Seçim öncesi kurulan ittifaklar ve seçim sonuçlarının beklentilerin altında kalması üzerine başlayan tartışmalar, EMEP ve TİP seçiminin Emek ve Özgürlük İttifakı içinde Kürt solu/Türk solu karşıtlığı üzerinden ayrı listelerle değerlendirilmesine yol açtı. Bu karşıtlığın demokrasi mücadelesine zarar verdiğine işaret eden ve Kürt solunda sosyalistlerin, Türkiye solunda ise Kürtlerin varlığına dikkat çeken yaklaşımlar, sorunun Türkiye’de demokrasi mücadelesi ve ortak sınır üzerinden ele alınması gerekliliğini gündeme getiriyor. Bunun için oluşturulacak.

Universal yazarı Yusuf Karadaş, bu tartışmayı ele aldığı “Kürt solu-Türk solu tartışması ve ittifak sorunu-1” başlıklı yazısında konunun tarihsel arka planına değinerek, “Öncelikle sorunu şu şekilde tanımlamak gerekiyor: Kürt özgürlük (ulusal kurtuluş) hareketi ile Türkiye’nin sol-sosyalist hareketleri arasındaki ilişki Kim ne derse desin Kürt solu-Türk solu tanımı Ş.Hüsnü TKP’nin sosyal şovenist çizgisini tersine çeviren bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor. ” o yazdı.

İlgili Makaleler

Karadaş’ın yazısının ilgili bölümü şöyle:

Bilindiği gibi cumhuriyet rejiminin kurucu kadroları ‘Misakımilli’yi ‘Türklerin ve Kürtlerin yurdu’ olarak tanımlamış ve Kürtlere ‘özerklik’ vaadinde bulunmuş, ancak cumhuriyetin ilanından sonra ‘ulus devlet’ kurulmuştur. Türk burjuvazisinin çıkarları temelinde inşa edilmiş ve Kürtlere karşı inkar, imha ve asimilasyon başlatılmıştır.Bu dönemde Şeyh Said’den Ağrı ve Dersim’e kadar ulusal hakları olan Kürtlerin bu politikaya karşı gelişen tüm ayaklanmaları , ‘feodal-dini gericilik’, ‘aşiretçilik-eşkıyalık’, ‘dış güçlerin kışkırtması’, ‘ekonomik geri kalmışlık’ idi. ).

Mustafa Suphi tarafından kurulan Türkiye Komünist Partisi (TKP), Türkiye’de ulusların kaderlerini belirleme hakkını kabul eden ve programına federatif bir cumhuriyet koyan ilk parti oldu. Ancak Sovyetler Birliği’nden Anadolu’ya geçen Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 1920’de Karadeniz’de katledilmesinin ardından Şefik Hüsnü’nün TKP’si ulusal sıkıntıya yaklaşımında toplumsal şovenist bir çizgiye atıldı. Kürt milliyetçi-haklı ayaklanmalarının cumhuriyet rejimi tarafından kanlı bir şekilde bastırılmasında ‘ilericilik’ keşfedilerek, ‘feodalizmin, dinsel gericiliğin tasfiyesi’ vb. olarak nitelendirildi. adını savundu.

Tartışmamız bağlamında altı çizilmesi gereken ilk nokta, TKP’nin Kemalizm’i olumlayan bu revizyonist tavrının, Marksizm’in milli meseleye yaklaşımını çarpıttığı ve sonraki dönemlere kötü bir miras bıraktığıdır. Ancak burada belirtmek gerekir ki, Hekim Hikmet Kıvılcımlı Kürt/ulusal sorunu karşısında TKP’nin sosyal-şovenist çizgisinden farklı bir tavır almıştır.

Öte yandan Güney Kürdistan’daki Barzani hareketinin ve ülkede yükselişe geçen sol-sosyalist hareketin de etkisiyle uzun bir sessizlik döneminin ardından Kürt milli mücadelesi başladı. 1950’lerin sonlarında ve 1960’ların başlarında yeniden canlanacak. Bu dönemde Güney’de (Irak) Kürt hareketinin güçlenmesine tepki olarak 50 genç Kürt aydın tutuklandı (tutuklananlardan biri mide kanamasından ölen Ankara Hukuk öğrencisi Mehmet Emin Batu’ydu) ve dava açıldı. 49’lar Vakası ve 1967 olarak tarihe geçti. O dönemde Türkiye İşçi Partisi bünyesinde örgütlenen Kürt gençlerinin önderliğindeki ‘doğu mitingleri’ (Suruç, Silvan, Siverek, Batman, Dersim ve Ağrı mitingleri) ülkeyi terk etti. onların işareti.

Diğer bir deyişle, Kürtlerin yeni ulusal kurtuluş hareketi, Öcalan’ın defalarca gündeme getirdiği Türk sosyalist hareketi içinde mayalandı. Bu sürecin devamı olarak 1969 yılında DDKO (Devrimci Doğu Kültür Merkezleri) kurulmuş ve sol-sosyalist hareket içinde yer alan Kürtler, ulusal kurtuluşu merkeze alan farklı bir örgütlenmeyi savunmaya başlamışlardır. O dönemde kendilerini “sosyalist” veya “Marksist-Leninist” olarak tanımlayan birçok Kürt örgütünün kurulduğu bilinmektedir.

Tartışmamız bağlamında altı çizilmesi gereken ikinci nokta şudur: Bu örgütler, Kürtlerin ulusal kurtuluşunu amaç edinmişler ve bu kurtuluşu ‘sosyalist’ veya ‘Marksist-Leninist’ bir programa bağlamışlardır. Yani bu hareketler ulusal/ulusal kurtuluşu hedefleyen hareketlerdi ve o dönemde Türkiye’de ve dünyada sosyalizmden etkilenen ulusal kurtuluş hareketlerinin bir devamı olarak ‘sosyalist bir Kürdistan’ın kurulmasını hedefliyorlardı.

Dolayısıyla bu hareketlerin sosyalizmden etkilenmeleri ve ulusal kurtuluşa yönelmeleri, ulusal kurtuluş hareketleri/örgütleri oldukları gerçeğini değiştirmedi.

Aynı zamanda, Türkiye’deki sol-sosyalist hareket içinde TKP revizyonizmi ve TİP’in parlamenter sosyalizminden kopan yeni örgütler ortaya çıktı. Denizs, Skilled ve Igbo liderliğindeki bu yeni örgütlerin revizyonizm ve reformizmden kopuşlarının göstergelerinden biri de Kürt sorununa yönelik tutumları ve ulusların kaderini bu temelde belirleme hakkını savunmalarıydı. darağacından: “Yaşasın Marksizm, Leninizmin yüce ideolojisi” ve “Yaşasın Türk”. ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi bu kırılmanın en somut sözleri oldu.

Marksizm-Leninizm (ML), kapitalist sistemin temel çelişkisi olan emek-sermaye çelişkisinin, işçi sınıfının kurtuluşu ve sömürüsüz bir dünyanın kurulması temelinde çözümlenmesini savunur. Uluslararası bir sınıf olan personel sınıfının ideolojisi olarak ML, ulusal değil enternasyonalist bir harekettir. Bu hareketin başarısı için tek tek ülkeler düzeyinde örgütlenmeler gereklidir, bu hareket ulusal değildir; Uluslararası bir hareket olduğu gerçeğini değiştirmez.

Burada belirtilmesi gereken üçüncü nokta şudur: Türkiye’de 1970’lerden itibaren Marksizm-Leninizm’e yönelen sol-sosyalist hareketler (ML anlayışındaki ideolojik çarpıtmalar ayrı bir tartışma konusudur) “ulusal” olarak tanımlanamaz. veya “Türk”. ve kurucularından başlayarak (H. İnan, O. Ayna, H. Cevahir gibi) Kürt devrimci-sosyalistleri bu hareketlerde önemli ölçüde yer aldılar.

Tartışmamızın tarihsel arka planına ilişkin bu noktalardan çıkarılacak sonuç şudur: Bir yandan kökleri Şefik Hüsnü TKP’ye dayanan Kürt meselesine yönelik toplumsal şovenist tavır ve Kürt milliyetçiliğinin oluşumu. sol-sosyalist bir gelenek içindeki kurtuluş hareketleri, ilk bakışta Türk solu-Kürt solu. Problem tanımının ve bu ayrım üzerinden problemlerin tartışılmasının yanlış olduğu yanılsamasına yol açabilir. Ancak gerçekte bu ayrım, Kürt ulusal hareketi/hareketleri ile Türkiye’deki sol-sosyalist hareketler arasındadır ve tartışmanın merkezinde Türkiye’deki sol-sosyalist hareketlerin Kürt sorununa yaklaşımı ve Kürtlerle olan bağları yatmaktadır. kürt özgürlük hareketi

Dolayısıyla, tartışmayı doğru bir temele oturtmak için, sorunun öncelikle Kürt özgürlük (ulusal kurtuluş) hareketi ile Türkiye’deki sol-sosyalist hareketler arasındaki ilişki olarak tanımlanması gerekir. Kim ne derse desin Kürt solu-Türk solu tanımı Ş. Hüsnü, TKP’nin sosyal şovenist çizgisini tersine çeviren bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle bu yaklaşım, Kürt ulusal hareketi ile Türkiye’deki sol-sosyalist hareket arasındaki sorunu ‘milliyet’ temelinde kurarak yıkıcı bir rol oynamaktadır.

Dolayısıyla, sürmekte olan tartışmaların çabayı büyütmeye hizmet etmesi için yapılması gereken ilk şey, sorunu Kürt özgürlük hareketi ile sol-sosyalist hareket içindeki herhangi bir örgüt/parti arasında temellendirmekten kaçınmak olmalıdır. Türkiye konusunda Kürt solu-Türk solu ayrımı.

Kürt özgürlük hareketi ile Türkiye’nin sol-sosyalist güçlerinin ortasında bir emek ittifakı olarak kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçimlerde beklenenden az oy almasının ardından bu ittifakı hedefleyen Mustafa Karasu “Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında yer alan ve bunun bedelini ödeyenler hâlâ en sosyalistlerdir” sözleri. o cevaplar. Bu değerlendirme, sorunun Kürt özgürlük hareketi/mücadelesi ile sosyalistler arasındaki ilişki olarak tanımlanması açısından da değerlidir.” (HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu